• Koç işgaline kılıf çabası
  • Barakalar alev alev
  • Kemal Demir karun gibi
  • Laikçi ol vurgunu sürdür
  • 'Sorumlu hükümet'
  • Meclis'te DSP'li terörü
  • CHP tıpkı BÇG gibi...
  • 28 Şubat'ı oylayalım
  • YDP: Bir'e halk itibar etmez
  • 'Halk seçsin mi' tartışması
  • Memur-Sen'den siyasi partilere brifing
  • BAE'den büyük jest
  • AB için şartlı yeşil ışık


    Koç işgaline kılıf çabası

    ANKARA

    Hükümet; Danıştay'ın "kaçak" olduğuna hükmetmesine rağmen açılışı bizzat Cumhurbaşkanı Demirel tarafından yapılan Koç Üniversitesi'nin arazi "talan"ını meşrulaştırmak için TBMM'yi kullanmak istedi. Plan Bütçe Komisyonu karıştı. FP, MHP ve DYP'li üyeler, DSP'li Komisyon Başkanı'na ve "talana kılıf arama tezgahı"na sert tepki gösterdiler. Koç'a "usulsüz" yapılan Hazine arazisi tahsisini "yasal" kılıfa sokmayı hedefleyen tasarı, alt komisyona havale edildi.

    Anayasa Mahkemesi, Koç gibi, vakıf üniversitelerine hazine arazilerinin karşılıksız tahsisini öngören 3.4.1991 tarihli Demirel'in Başbakan olduğu Bakanlar Kurulu düzenlemesini 29.06.1992'de iptal etti.

    DEMİREL'İN ÇABASI

    Demirel'in Başbakan olduğu 26.4.1992 Bakanlar Kurulu kararıyla Sarıyer'deki 160 hektarlık devlet ormanı 49 yıllığına bedelsiz olarak Koç'a veriliyor. Orman Kanunu'nun 17. maddesine göre bu tahsisatın "bedelli" yapılması gerekiyordu. Bu madde çiğnendi. Bakanlar Kurulu yetkisi olmadığı halde bu tahsisatı yaptı. Anayasa Mahkemesi, Bakanlar Kurulu'nun böyle bir yetkisi olmadığını belirterek işlemi geçersiz saydı.

    YILMAZ'IN ÇABASI

    Bu kez; 15.10.1998'de dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz tarafından kanunlaşması için TBMM'ye gönderildi. Ancak tasarı o dönemde Meclis'ten vize almadı.

    ECEVİT'İN ÇABASI

    Ancak bu kez Başbakan Ecevit, aynı tasarıyı 22.6.1999'da, "Vakıf üniversitelerine yapılacak taşınma tahsisleri, anılan karar doğrultusunda yeniden düzenlenmekte, ayrıca bu üniversitelerin mütevelli heyeti üyelerinin sahip olması gereken yaş sınırlaması ve tümünün yükseköğrenim görmüş olması şartının kaldırılarak mütevelli heyet oluşumunun kolaylaştırılması" genel gerekçesi üzerine yeniden TBMM'ye sevkedildi ve Plan Bütçe Komisyonu'nda görüşülmeye başlandı.

    İŞTE PEŞKEŞ TASARISI:

    "Madde 1: YÖK Kanunu'nun Ek 5. maddesinin 1. fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. 'Vakıflarca kurulacak yükseköğretim kurumunun, vakıf yönetim organı dışında en az 7 kişiden oluşan bir mütevelli heyeti bulunur. Mütevelli heyeti üyeleri, vakıf idare yönetimi tarafından ve belirtilen süre için seçilir. Mütevelli heyet üyelerinin yaş sınırlaması hariç devlet memuru olma, niteliklerine sahip bulunmaları ve en az 3'te 2'sinin yükseköğrenim görmüş olması gerekir.'

    Madde 2:YÖK Kanunu'nun değişik ek 18. maddesine aşağıdaki fıkralar 1. ve 2. fıkra olarak eklenmiş ve mevcut fıkralar oluşturulmuştur: Vakıflar tarafından kurulmuş üniversitelere, eğitim ve öğretim amaçlarını gerçekleştirmek için öğretim üyesi lojmanları ve öğrenci yurtları dahil her türlü kültürel ve sportif tesisler kurmak üzere Hazine ve Kamu'ya ait taşınmaz malların kullanım hakkı, gereken hallerde Orman Bakanlığı'nın onayı, Milli Eğitim Bakanlığı'nın önerisi üzerine Maliye Bakanlığı'nca en çok 49 yıllık süre ile bedelsiz olarak tahsis edilebilir. Bu süre, aynı koşulların devamı halinde yeniden uzatılabilir." Dün Plan Bütçe Komisyonu'nda sert tartışmalar yaşandı. Komisyon'un DYP, MHP ve FP'li üyeleri, DSP ve ANAP kanadı tarafından alelacele geçirilmek istenen tasarıya sert tepki gösterdiler.

    İŞTE SERT TEPKİLER:

    Aslan Polat (FP'li üye): "Zorbalığı meşrulaştırmak hakkını kim kendinde görebiliyor. Bizi niye kullanmak istiyorlar. Kamu arazileri talan edilmiştir. Şimdi de Plan Bütçe Komisyonu'nda talanlar aklanmaya çalışılıyor. Biz böylesine bir zorbalığı kanunlaştıracak taslağı görüşmeye mecbur muyuz?"

    Oğuz Tezmen (DYP'li üye): "Bu konuda Komisyon üyeleri olarak bizim bile yeterli bir bilgimiz yok. Geçiştirilecek, küçümsenecek bir konu değil. Uzun uzadıya incelenmesi gerekir. Konuya alt komisyona havale etmek, gözlerden kaçırmaktır. Alt komisyon kurulmadan önce YÖK ve hükümet adına temsilciler bizi bilgilendirmeliydi."

    Hakkı Duran (MHP'li üye): "YÖK, Komisyonu bilgilendirsin. Sonra alt komisyon kurulsun. Orman Bakanlığı da temsilci göndersin. Konuyu önce biz anlayalım ki neyi görüşüp tartıştığımızı bilelim."

    Sayfa Başına Dönmek İçin Tıklayın



    Barakalar alev alev

    Adapazarı Serdivan beldesinde meydana gelen olayda depremzedelerin kaldığı barakada yangın çıktı. Elektrik kontağından çıktığı öğrenilen yangın sonucu 2 baraka kül oldu.

    Adapazarı Serdivan Beldesi Arabacıalanı mahallesi Özer sokakta Mülazım Efe'ye ait barakada akşam saatlerinde başlayan yangın kısa sürede büyüyerek Ali Uzun adındaki vatandaşın barakasına da sıçradı. Vatandaşlar kendi imkanlarıyla yangını söndürmeye çalışırken olay yerine gelen Adapazarı Belediyesi İtfaiye Ekipleri, yangını kısa sürede kontrol altına aldılar. Elektrik kontağından çıkan yangın sonucu 2 baraka ve içinde bulunan eşyalar kül oldu. Ölen ve yaralanın olmadığı olayda barakalarda oturan ailelerin yangın anında barakaları terk ettikleri öğrenildi.

    Vatandaşların büyük panik yaşadığı olay sonrası polise ifade veren baraka sahibi Ali Uzun, birden elektriklerin kesildiğini ve aniden alevler altında kaldıklarını söyledi.

    Öte yandan; önceki akşam Yalova'nın Altınova ilçesi ile Düzce'nin Anıtpark arkasındaki çadırkentlerde yine yangın çıktı. Yangınlarda 8 çadır kül oldu.

    Sayfa Başına Dönmek İçin Tıklayın



    Kemal Demir karun gibi

    İSTANBUL

    Kızılay Meclis Araştırma Komisyonu tarafından Kızılay'ın eski Genel Başkanı Kemal Demir'in trilyona varan serveti olduğunun ortaya çıkarılması Kızılay üzerindeki şüpheleri bir kat daha artırdı. Kızılay Meclis Araştırma Komisyonu üyesi Fazilet Partili Nezir Aydın, Komisyonun iki alt komisyon kurarak çalışmalarını seri bir şekilde sürdürdüğünü ifade ederek, "Oluşturduğumuz iki ayrı alt komisyonda elde ettiğimiz bilgiler, Kızılay'ın bugüne kadar hayır kurumu olarak değil, adeta bir rant merkezi olarak yönetildiğini ortaya koyuyor. Kızılay'ı asıl işlevine döndürmemiz gerekiyor" dedi.

    Aydın, Kızılay'a ait gayri-menkullerin dökümünü istediklerini de belirterek, şu şekilde konuştu; "Şu anda net olmasa da Kızılay'ın 3 binin üzerinde taşınmazının olduğu ifade edildi. Biz bunların dökümünü, şu anda ne olarak kullanıldığını ve kiraya verilenlerin de kira bedellerini istedik. Kızılay'ın diğer gelirleriyle birlikte bu verileri de değerlendirdiğimizde, Kızılay'ın geliri de ortaya çıkmış oluyor. Bu verileri ortaya çıkardığımızda Kızılay'ın bugüne kadar neler yaptığı ve 17 Ağustos depremi sırasında ve sonrasında hangi çalışmaları gerçekleştirdiğini de değerlendireceğiz. Ayrıca Kızılay'da yönetici olan, paraya hakim olan kişiler üzerinde de tek tek araştırma yapılıyor."

    Depremzeler Kızılay'dan bir çadır beklerken, Kızılay'ın tartışmalı başkanı Kemal Demir'in, Karun kadar zengin olduğunun ortaya çıkması büyük yankı uyandırdı.

    İŞTE DEMİR'İN DEHŞET SERVETİ

    TBMM Kızalay Araştırma Komisyonu'nun Kemal Demir'in mal varlığı hakkında ortaya çıkardığı dehşet bilgiler şu şekilde:

    Kemal Demir'in Mal Varlığı:

    1: Düzce'de babasından kalma bahçeli evin yüzde 50 nisbetiyle kat karşılığı yaptırılan Kazım Demir çarşısında arsa karşılığı alınan 16 büro, 18 dükkan,

    2: Ortaköy'de Boğaz manzaralı daire,

    3: Eşi ve kendisi adına Çubuklu Yolu D11 Beykoz İstanbul'da intifa hakkı,

    4: Eşi ve kendisi adına İş Bankası Ortaköy Şubesi'nde 214928 hesap numarasında 89 milyon 921 bin lira,

    5: İş Bankası Ortaköy Şubesi'nde fon 1, 130 adet 1 milyar 464 milyon 462 bin lira,

    6: İş Bankası Ortaköy Şubesi'nde 271199 hesap numarasında 14 bin 596 ABD Doları.

    DEMİR'İN EŞİNİN MAL VARLIĞI

    1: Düzce'de Bolu Caddesi Kazım Demir Çarşısı'nda 771 metrekare 18 adet dükkan, 16 adet büro,

    2: Riva Dostlar Yapı Kooperatifi'nde kooperatif hissesi,

    3: Eşi ve kendisi adına Çubuklu Yolu D11 Beykoz İstanbul'da intifa hakkı,

    4: Eşi ve kendisi adına İş Bankası Ortaköy Şubesi'nde 214928 hesap numarasında 89 milyon 921 bin lira,

    5: İş Bankası Ortaköy Şubesi'nde fon 1, 130 adet 1 milyar 464 milyon 462 bin lira,

    6: İş Bankası Ortaköy Şubesi'nde 271199 hesap numarasında 14 bin 596 ABD Doları,

    7: 2 adet pırlanta iğne, pırlanta iğneli gerdanlık, küpe ve yüzük, iki tek taş elmas yüzük, tek taş zümrüt küpe ve yüzük, çeşitli altın bilezik, inci gerdanlık, ziynet eşyaşı.

    8:Vakıfbank Ortaköy Şubesi'nde 353 milyon lira.

    Sayfa Başına Dönmek İçin Tıklayın



    Laikçi ol vurgunu sürdür

    Laiklik maskesi arkasına sığınarak saltanatlarını sürdürenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Kamuoyunda "hızlı laikçi" bilinenlerin adları hergün yeni bir yolsuzluk ve usulsüzlüğe karışıyor.

    Kemal Alemdaroğlu, Orhan Taşanlar, Kemal Gürüz, Atilla Taçoy'dan sonra, laiklik adı altında saltanat sürdürenler arasında İsmet Sezgin, Malatya İnönü Üniversitesi Rektörü Ömer Şarlak, Emniyet eski Genel Müdürü Necati Bilican, DGM eski başsavcılarından ve Türkçe ibadetin hızlı savunucularından Nusret Demiral'in çocukları ve yakın akrabalarının olduğu ortaya çıktı.

    Sağlık Bakanlığı bütçe yetersizliğinden dolayı birçok sağlık ocağında tabip ve Devlet Hastanesi'nde uzman hekim bulunduramazken, Ömer Şarlak'ın kızı Ayşe Şarlak, Necati Bilican'nın kızı Neslihan Bilican, Nusret Demiral'ın gelini Neslihan Demiral, İsmet Sezgin'in yeğeni Nurdan Peker ve ANAP'ın hızlı laikçisi olarak ün yapan İbrahim Özsoy'un yeğeni Ali Şevki Bektaş'ın, bu bakanlıktan Dolar üzerinden maaş aldıkları ortaya çıktı.

    MAAŞLARI SIR GİBİ SAKLANIYOR

    Sağlık Bakanlığı bünyesinde oluşturulan Laikçi-Dolarcı grubun 116 kişiden oluştuğu ortaya çıktı. Bu kişilerin büyük çoğunluğunun 1500-2000 Amerikan doları arası maaş aldıkları belirlendi.

    Sağlık Bakanlığı tarafından Dünya Bankası'ndan alınan kredileri kullanmak amacıyla oluşturulan Proje Genel Koordinatörlüğü biriminde üslenen adıgeçen laikçi-dolarcı grubun bugüne kadar kaç milyon dolar aldıkları ve aylık maaşlarının kaç bin dolar olduğu sır gibi saklanıyor. Konu ilgili olarak bakanlık yetkilileri ve bakan Osman Durmuş'a iletilen tüm sorularımız cevapsız kaldı.

    MASKELERİ BİR BİR DÜŞÜYOR

    Kamoyunda "Hızlı laikçi" olarak bilinen ve yaptığı bütün kanundışı uygulamaları laiklikle örtbas etmeye çalışanların haskesi güngeçtikçe düşmeye devam ediyor. Bilindiği gibi İÜ Rektörü Kemal Alemdaroğlu hakkında Sayıştay ve Maliye Bakanlığı tarafından yapılan araştırmalar sonucunda yüzmilyarlarca yolsuzluğu gerçekleştirdiği belgeleri ile tespit edilmişti.

    Yine aynı şekilde Sayıştay'ın hazırladığı raporlarda da Ömer Şarlak'ın başında bulunduğu İnönü Üniversitesi'nde de büyük yolsuzluk olduğu saptandı.

    Yaptığı laikçi çıkış ve kanundışı uygulamaları ile Alemdaroğlu ve Şarlak'tan geri kalmayan, aynı zamanda Demirel'in yakın arkadaşı olan YÖK Başkanı Kemal Gürüz 2 Mayıs'ta yapılması planlanan ÖSS sınavının hırsızlık olayı yapılmasından dolayı iptal edilmesinin ardından 6 Haziran tarihinde sınavda kullanılacak kitapçıkların basım işini hiç bir ihale yapmadan METEKSAN adlı şirkete vermiş ve YÖK'ün kasasından trilyonlarca lira bu şirkete aktarılmıştı.

    Sayfa Başına Dönmek İçin Tıklayın



    'Sorumlu hükümet'

    ANKARA

    Enerji eski Bakanı ve FP lideri Recai kutan, ülkenin yaşadığı enerji sorunundaki ilginç tesadüfe dikkat çekerek, Türkiye'de şu anda mevcut olan enerji krizinin 1979'da Ecevit'in iktidar olduğu dönemde tekrar yaşandığını hatırlattı. Kutan, kendisinin enerji bakanı olduğu dönemde sorunun farkına vardıklarını ve gerekli tedbirleri aldığını kaydederek, "Acilen doğalgaz santralleri kurduk. Otoprodüktör santrallerinin kurulmasına izin verdik, teşvik ettik. O zaman aldığımız önlemler eğer engellenmeseydi yaşanan sıkıntı mevcut olmayacaktı" şeklinde konuştu.

    Kutan, FP Başkanlık Divanı sonrası yaptığı açıklamada, Enerji Bakanı Cumhur Ersümer'in "Bu kış bıçak sırtında geçecek" sözünü hatırlatarak, "Sorunun çözümü için acilen doğalgaz santralleri kurulması çalışmaları başlattık. Doğalgaz sıkıntısının çözümü için de en çabuk ve ucuz Türkmenistan doğalgazını bulduk. Bu proje 1999 yılında tamamlanacaktı. İran üzerinden gelecek bu hattın İran kısmı tamamlandı. Doğubeyazıt'tan Ankara'ya gelecek boru hattı ihalelerini yaptık. Bu hükümet Erzurum'a kadar olan kısmını bozamadı. Ancak Erzurum'dan Ankara'ya kadar olan kısmı için yapılacak ihaleyi hükümetimizin ömrü yetmedi tamamlayamadık. Bu hükümet bu projeyi geciktirdi. Şu anda tamamlanmaya başlansa 2001 yılında tamamlanabilir. Bu proje izah edilemeyecek nedenlerle geciktiriliyor. Bu nedenle de doğalgazda sıkıntı yaşanıyor" dedi.

    "MESUT YILMAZ'IN AÇIKLAMA YAPMASI GEREKİYOR"

    Türkiye'nin çıkarlarına aykırı olduğu iddialarına rağmen projenin üzerinde hükümetin Rusya'dan gelecek doğalgaz alımında ısrar etmesine anlam veremediklerini belirten Kutan, Mavi Akım Projesi'ni dikkatle takip ettiklerini söyledi. Kutan, Mesut Yılmaz'ın hiçbir resmi sıfatı olmamasına rağmen kardeşi ve bir iş adamı ile Rusya'ya bir ziyarette bulunması ve konu hakkında görüşmeler yaptığını hatırlatarak, bu konu Yılmaz'ın bir açıklama yapması gerektiğini kaydetti.

    "AÇIKLAMALARI ÇELİŞKİLİ"

    Kutan konuşmasında hükümetin söz verip yetiştiremediği prefabrik konusuna da değindi. Kutan sözlerine şunları ekledi: "Bayındırlık Bakanı Sayın Aydın, 25 bin konut tamamlandığını anahtarların teslimine başladıklarını söylüyor. Ancak bölgenin yerel yöneticilerinden farklı açıklamalar geliyor. Kocaeli Belediye Başkanı yaptığı açıklamalarda en çok konutun kendi bölgesinde yapımına başladığını, yetişen konut sayısının ise 3 bini ancak bulacağını söylüyor. Arkadaşlarımız konu ile ilgili çalışmalarına başladı. Gerekirse TBMM gündemine getireceğiz."

    Kutan, ayrıca bir soru üzerine, AİHM'nin Apo hakkında verdiği kararı da değerlendirdi. Kutan, AİHM'nin kendisinin de yöneticisi olduğu RP'nin kapatılmasında bu kadar hassas davranmasına dikkat çekerek, "İnsanın aklına ister istemez acaba AİHM'nin kıstasları davaya göre değişiyor mu? sorusu geliyor. Hükümet de Apo davasında takındığı tavrı diğer davalarda da takınmalıdır. Eşitlik ilkesinin gereği de budur" dedi.

    Sayfa Başına Dönmek İçin Tıklayın



    Meclis'te DSP'li terörü

    ANKARA

    Abdest alan FP'li Esengün'ün danışmanı, DSP'li vekilin sözlü tacizine uğradı. Milletvekillerinin çalışma odalarının bulunduğu Halkla İlişkiler Binaları'nın lavabolarında abdest alınmasından rahatsız olan DSP Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan, TBMM'de terör estirdi.

    B Blok 1. Kat 1. Banko lavabo-tuvaletinde abdest alan FP Genel Başkan Yardımcısı Lütfü Esengün'ün danışmanı Bahattin Sungur, DSP Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan'ın sözlü müdahalesine uğradı. DSP'li vekil, Sungur'a "Abdest almayacaksın. Burayı pisletiyorsun" diye müdahale etti. Tuvalete girip ihtiyacını giderdikten sonra da çıkışta "Sana almayacaksın demedim mi" diyerek tansiyonu yükseltti. Sungur da, "Ben danışmanım. Burayı kullanmak hakkım. Yerleri de kirletmiyorum. Kirlense bile temizleyen var" diyerek kendini savundu. Tartışma koridorda da sürdü. Danışman ile milletvekili koridorda onlarca vatandaş ve danışmanın gözleri önünde bağrıştılar.

    Bahattin Sungur'un anlatımlarına göre olay şöyle meydana geldi:

    Sungur abdest alırken, yakasında milletvekili rozeti olmayan DSP rozeti bulunan Atahan, içeri girdi ve 'Burada abdest almayacaksın. Yerleri pisletiyorsun' diyerek müdahale etti. Sungur, yeni milletvekillerinden olduğu için Atahan'ı tanımıyordu, parlamenter olduğunu bilmiyordu. Daha sonra tuvalet ihtiyacını gidermek için içeri girdi. Çıkışta Bahattin Sungur'a daha kararlı bir şekilde ve sesini yükselterek müdahale etti: 'Ben sana almayacaksın dedim. Git, abdesthanede al!.. Yerleri pisletiyorsun.' Danışman da, 'Ben burayı kullanma hakkına sahibim. Çünkü danışman olarak görev yapıyorum. Temizlik konusuna gelince, eğer kirleniyorsa temizlik görevlileri var gelir temizlerler' diyerek kendini savundu. Milletvekili, 'Kimsin, necisin' diye çıkışınca kendisini tanıttı ve 'Lütfü Esengün Bey'in danışmanıyım' cevabını verdi. Bunun üzerine DSP'li vekil 'Evet, anladım' manasında, 'hımmm!' diye karşılık verdi.

    Danışman ve vekil, birlikte koridora çıktılar. Tartışma, koridorda bağırışmaya dönüştü. Sungur, 'Saygısızlık etme!.. Medeni bir insana benziyorsunuz' derken vekil, 'Ukalalık yapma!.. Danışmansın bir de... El kol hareketi yapıyorsun' diye bas bas bağırmaya başladı.

    Bağırışmalar üzerine, 1., 2., ve 3. banko çevresindeki ziyaretçiler ve danışmanlardan onlarca kişilik bir kalabalık oluştu. Bağırışmalar bu kalabalığın önünde de devam etti.

    KAFASINDAN "YASAK" İHDAS ETTİ

    Namık Kemal Atahan, daha sonra DSP'li TBMM İdare Amiri Hakan Tartan'ı arayarak şikayetçi oldu. Bunun üzerine Tartan, Lütfü Esengün'ün FP Genel Merkezi'ni arayarak, "orada abdest almak yasak" uyarısında bulundu. Ancak, Akit'in araştırmalarına göre; TBMM'deki lavabolarda abdest alınmasını yasaklayan bir karar bulunmuyor.

    DSP'Lİ VEKİL KENDİNİ SAVUNDU

    Olayla ilgili Akit'in sorularını cevaplandıran Namık Kemal Atahan, bu itirazının kaynağında "din düşmanlığı" olmadığını savunarak, "Danışmanın söyledikleri tamamen yalan. Ben elimi yıkamaya başladım. Dedim ki 'Meclis mescidi var. Orada abdest almak daha efdal değil mi?' dedim. Bakın 'efdal' kelimesini kullandım. Elini yukarı fırlattı 'Ben ilahiyat mezunuyum. Sizden fetva mı alacağım' diye tepki gösterdi. Ben saygısızlık yapmadım. Meclis'in bir intizamı var. Ona uyulsun istedim" dedi.

    Atahan, Cuma namazlarına gittiğini de ifade ederek, "Dine karşı bir insan değilim" diye konuştu. DSP'li vekil, konunun "haber" değeri taşımadığını da iddia etti.

    İLK VUKUATI DEĞİL

    DSP'li Atahan'ın daha önce de FP Erzincan Milletvekili Fahrettin Kukaracı'nın danışmanı Selami Güder'e müdahale ederek abdest almasını engellemeye kalkıştığı anlaşıldı. Güder, olayı doğruladı.

    Sayfa Başına Dönmek İçin Tıklayın



    CHP tıpkı BÇG gibi...

    İSTANBUL

    Türk Milleti, Marmara ve Düzce depremlerinin yaralarını sarabilmenin yollarını ararken, din düşmanı politikaları yüzünden halkın sillesini yiyerek Meclis dışına itilen CHP şimdi de 28 Şubat sürecinin ürünü olan BÇG'nin fişlemelerni yapmaya soyundu.

    CHP Kadın Kolları Üyesi Birdal Okuducu tarafından basına açıklanan 28 sayfalık raporda, muhafazakar kesime hitabeden, televizyonlardan gazete ve dergilere, özel okullardan finans kurumlarına, meslek kuruluşlarından sivil toplum örgütlerine, siyasi partilerden sendikalara kadar solcu olmayan ve dindar olan bütün kişi, kurum ve kuruluşları fişlediler.

    ATATÜRK SOLCUYMUŞ

    Yıllardır okullarda öğretilen Atatürk ilkelerini bile çarpıtan raporda, 1950 yılında halkın iradesi ile işbaşına gelen DP'nin cumhuriyete karşı devrim başlattığı iddiasında bulundu. Atatürk ve cumhuriyetin solcu olduğu iddia edilen raporda Atatürk adına uydurdukları ilkelerin ve kendi menfaatlernin sürdürülebilmesi için muhafazakarların siyasi ve sosyal hayattan silinmesi istendi.

    Okuducu, 14 Mayıs 1950'de cumhuriyete karşı başlatıldığını iddia ettiği karşı devrim hareketini, "1950'de iktidara gelen DP karşı devrimi başlamıştır. Sağdaki yelpazede gelişen, farklılaşan kendisine Anadolu sermayesi içinde ve esnaf-zanaatkar kesim arasında taban bulan siyasal İslamcı kesim MNP'yi kurar. DP'nini ardından AP siyasal İslam'a yumuşak bakar ve İslami çevrelerle bütünleşir. İslami cemaatleşme gelişir, banka kredileri ve diğer ekonomik olanaklar bu cemaatlere kullandırılır. İslami sermaye küçük ve orta ölçekli işletmeler kurar. 12 Mart sonrası siyasal İslam'ın iktidarı Ecevit-Erbakan ortaklığı ile başlar. Siyasal İslam devlet içnde örgütlenmektedir. Türk-İslam sentezi, sağın gündemine egemen olmuştur. 1. MC ile resmi ideoloji olan Türk-İslam sentezi MC hükümetleri süresince yayılır. İslami sermaye büyük sermaye haline dönüşmüştür" diyerek halkımızın tercihlerini kendi çıkarları doğrultusunda devlete karşıymış gibi gösterme saçmalığında bulundu.

    CHP NEDEN YÖK'E KARŞIYMIŞ

    Okuducu, BÇG'lileri aratmayacak raporunda, 4 Kasım 1981'de YÖK yasasının çıkartıldığını İmam-Hatip Okulları öğrencilerinin üniversiteye gitmelerinn Tevhidi Tedrisat devrimini rafa kaldırdığını, din eğitimi veren okul ve kurslardan çıkan öğrencilerin lisans, doktora, mastır eğitimi alarak suç işlediklerini vurguladı. 1994 yılından beri personel almayan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın personel ihtiyacının 2 bin 288 olduğu yalanı üzerine bina ettiği raporunda İmam-Hatip liselerinden mezun olanlar Siyasal Bilgiler Fakültesi, Polis Akademisi ve üniversitelere yönlenmektedir" diyerek YÖK'e hangi gerekçelerle karşı olduklarını açıkladılar.

    Sayfa Başına Dönmek İçin Tıklayın



    28 Şubat'ı oylayalım

    İSTANBUL

    Çevik Bir'in Cumhurbaşkanlığına aday olmasından sonra, Fazilet Partili milletvekilleri tarafından Erbakan'ın da, "Gönüllerdeki Cumhurbaşkanı" olarak gösterilmesi Cumhurbaşkanlığı seçimlerini daha da önemli kıldı.

    28 Şubat sürecinde, arkasında halk olduğunu söyleyen Çevik Bir'in, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin halk tarafından yapılması halinde aday olduğunu açıklamasının ardından, Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın da aday olabileceğinin gündeme gelmesi, "Erbakan ve Bir'in Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olarak yarışması ülkedeki demokrasinin gelişmesi açısından son derece iyi olur, böylece halkın 28 Şubat sürecini tasvip edip etmediği ortaya çıkar" yorumlarını beraberinde getirdi.

    KAZAN: BOYUNUN ÖLÇÜSÜNÜ ALSA

    Refahyol iktidarının Adalet Bakanı, kapatılan Refah Partisi'nin Genel Başkan Yardımcısı Şevket Kazan da, Erbakan ve Bir'in Cumhurbaşkanı adayı olarak halk önünde seçimlere katılmasının anlamlı bir tablo oluşturacağını kaydederek, "Halk önünde yapılan bu yarış demokrasi açısından son derece olumlu olur. Aslında sadece Çevik Bir'in aday olması bile 28 Şubat süreci olarak adlandırılan sürecin halk tarafından ne kadar tasvip edildiğini ortaya çıkarır. Keşke sayın Çevik Bir aday olsa ve seçimler halk nezdinde yapılsa da boyunun ölçüsünü alsa. Cumhurbaşkanının halk oyuyla seçilmesi sağlansa bile geri adım atılacaktır" dedi.

    Necmettin Erbakan'ın aday olmasında hukuki olarak hiçbir engel olmadığını da ifade eden Kazan, Erbakan ve Çevik Bir'in aday olmasının herşeyi ortaya çıkaracağını, 54. hükümete karşı meydanlarda sergilenen mitinglerin ne kadar halkı yansıttığının da belirlenebileceğini vurguladı.

    ŞAHİN: ERBAKAN'IN ADAYLIĞINA ENGEL YOK

    Erbakan'ın aday olmasının önünde hukuki bir engel olup olmadığını değerlendiren FP'nin hukukçu kurmaylarından M. Ali Şahin de, "Refah Partisi'nin kapatılmasından sonra sayın Erbakan'a bir siyasi partinin kurucusu, yöneticisi, denetçisi ve üyesi sıfatıyla siyasi çalışma yasağı getirilmiştir. Hepimizin bildiği gibi Cumhurbaşkanlığı tarafsız bir makamdır. Hatta Cumhurbaşkanlığına aday olacak kişinin bir siyasi parti temsilcisi olsa bile istifa etmesi gerekiyor. O halde Sayın Erbakan adaylık vasıflarını da taşıdığına göre, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine girmesinde hiçbir engel yoktur" dedi.

    "Fazilet Partisi olarak, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine hazırladığımız Anayasa teklifinde de yer verdik" diyen Şahin şu şekilde konuştu: "Demokrasimizin daha da kuvvetlenmesi açısından Cumhurbaşkanını halkın seçmesini istiyorum. Sayın Erbakan'ın da, Çevik Bir'in de aday olmasında bir engel olmadığına göre, Cumhurbaşkanını da halk seçerse takdir halka bırakılmış olur."

    Sayfa Başına Dönmek İçin Tıklayın



    YDP: Bir'e halk itibar etmez

    İSTANBUL

    28 Şubat sürecinin sözcüsü Çevik Bir'in Rumeli İşadamları Toplantısı'nda Cumhurbaşkanlığına aday olacağını açıklamasının yankıları sürerken, kamuoyunda Çevik Bir'in Cumhurbaşkanlığı için uygun insan olmadığı ve seçimi kazanma şansının bulunmadığı konusunda ortak kanı oluşmaya başladı. Çevik Bir'in Cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklamasının ardından, Yeniden Doğuş Partisi Genel Başkanı Ahmet Rüştü Çelebi alaycı bir dille Çevik Bir'i eleştirdi. Bir'in adaylığıyla ilgili, "Bir zamanın, ünlü kahini Nostradamus'un kehanetlerine taş çıkartacak sürprizlerin yaşandığı ülkemizde, yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimi için bir Çevik aday ortaya çıkmış bulunmaktadır" yorumunu yapan Çelebi, adaylığın TV'den canlı yayında açıklanmasını planlı bir propaganda olarak değerlendirdi.

    Toplantıda basın mensuplarının tavrını eleştiren Çelebi, "Bazı yetkili ağızlarda gerekirse 2000 yıl daha devam edeceği ifade buyurulan 28 Şubat sürecinin baş aktörlerinden bir çevik paşanın aday olarak halkın oyuna yönelmesi , herşeye rağmen olumlu bir gelişmedir. Elbette bir eski askerin, aday olabilme şartları taşıyan her Türk vatandaşı gibi aday olması en tabii hakkıdır. Ancak toplantıya katılan ve 28 şubat sürecine alkış tutan medyanın önde gelen mensuplarının soruları ve verilen cevaplar kimsenin dikkatinden kaçmamıştır. Eğer bazı medya mensupları seçmenimizi ve siyasi parti temsilcilerini, abra kadabra illüzyonizmi ile sihirleyeceklerini zannediyorlarsa aldanıyorlar" görüşünü savundu.

    YDP Genel Başkanı Ahmet Rüştü Çelebi, Çevik Bir'in neden aday olduğu ile ilgili yorumuna da sert biçimde eleştiride bulundu. Çelebi açıklamasını şöyle sürdürdü: "Değerli konuşmacının, hangi saikle Cumhurbaşkanlığına aday olmak istediği sorusuna verdiği cevap da, ekonomideki üretim nazariyesine çok uygun cevap olmuştur. 'Emekli olmama rağmen daha hizmet edecek fiziki güce sahibim. Evde emekli olarak otururken, hanımefendinin evde temizlik var dışarı çıkman lazım. O zaman nereye gideceğim ne yapacağım. Düşündüm ki, daha üretimi ve hizmet etme çağındayım' mealindeki, şeffaf, samimi ifadeleri de tarihe düşülecek orijinal bir gerekçedir."

    Sayfa Başına Dönmek İçin Tıklayın



    'Halk seçsin mi' tartışması

    ANKARA

    TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut, Meclis Başkanlık Divanı Toplantısı çıkışında gazetecilerin "Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmesi" konusundaki fikrini sorması üzerine, "Şu anda Anayasamızda cumhurbaşkanının TBMM tarafından seçileceği belirtiliyor.

    Halk tarafından seçilmesi, yönünde kamuoyundan teklif gelmesi halinde Anayasa değişikliğine gidilmesi gerekir. Bu anlamda TBMM'de üzerine düşeni yapar" dedi.

    TBMM Başkanvekili ve TBMM Uzlaşma Komisyonu Başkanı ANAP'lı Nejat Arseven de "Türkiye Cumhuriyeti'nin 76. yılında hala TBMM'nin gündeminin güncel konularla meşgul ediliyor olmasını doğru bulmuyorum. Bir gün cumhurbaşkanlığı seçimi, bir gün binlerce insanın katilinin idam edilip edilmemesi tartışması... TBMM'nin gündemi bunlarla işgal edilmemeli. Tüm bunların çözümü için Anayasa değişikliği gerekiyor. Ya da Anayasa'nın tümden değişmesi. Biz de bunun için çalışıyoruz" dedi.

    Sayfa Başına Dönmek İçin Tıklayın



    Memur-Sen'den siyasi partilere brifing

    İSTANBUL

    Memur-Sen Konfederasyonu sivil örgütlenme ve memur sendikacılığı konusunda siyasi partilere brifing vermeye hazırlanıyor.

    Bu amaçla siyasi partilerin genel başkanlarına birer mektup gönderen Memur-Sen Konfederasyonu Genel Başkan Vekili Zübeyir Yetik, "Katılımcı demokratik bir ortam oluşması için siyasal kanaat ile sivil inisiyatifin oluşturacağı kanadın birliktelik içinde bulunması" gerektiğini vurguladı. Katılımcı, demokratik yapılanma doğrultusunda ortak zemin ve ortak bir söylem oluşturmak için diyalog ihtiyacına değinilen Konfederasyon; mektupta, bu amaçla partilere brifing verme önerisinde bulundu.

    FP, DYP, MHP, ANAP, DSP, CHP ve BBP'ye gönderilen mektupta, brifinglerin, partilerin bütün kurulları ve organları için sözkonusu edilebileceği belirtiliyor.

    Sayfa Başına Dönmek İçin Tıklayın



    BAE'den büyük jest

    İSTANBUL

    Gerek 17 Ağustos gerekse 12 Kasım depremlerinde Müslüman ülkelerin yaptıkları yardımlar görmezden gelinirken, bu ülkelerin yardımları da bütün hızıyla sürüyor. Son olarak Birleşik Arap Emirlikleri büyük bir yardımseverlik örneği sergiledi. Birleşik Arap Emirlikleri Ankara Büyükelçiliği ve İstanbul Başkonsonlosluğu bu yıl yapılacak 28. Milli Gün kutlamalarını iptal ederek kutlamalar için yapılan masrafları depremzedelere yardım olarak bağışlıyor.

    Birleşik Arap Emirlikleri Büyükelçiliği tarafından yapılan açıklamada kardeş Türk halkının karşılaşmış olduğu deprem felaketinin birçok insanın hayatına malolması ve derin acılara yol açması nedeni ile böyle bir kararın alındığı bildirildi.

    2 ARALIK 71'DE KURULDU

    Kutlamaların iptal edilerek, buraya harcanacak masrafların depremzedelere bağışlandığı Birleşik Arap Emirlikleri Milli Gün'ü, ülkenin kuruluş yıldönümü olan 2 Aralık 1971. Bu tarihte kurulan BAE, kısa sürede atılımlar yaparak, büyük başarı kazandı.

    Sayfa Başına Dönmek İçin Tıklayın



    AB için şartlı yeşil ışık

    BRÜKSEL

    Avrupa Parlamentosu, Türkiye'yi 'aday ülke' olarak adlandırdı ve Ankara'ya, Helsinki zirvesinde tam üyeliğe adaylık statüsünün resmen tanınmasına yeşil ışık yaktı.

    Avrupa Parlamentosu, Brüksel'de devam eden genelkurul toplantılarında, AB'nin Helsinki zirvesinde ele alınacak konular üzerinde görüşlerini bildiren bir kararı oylayarak kabul etti.

    Parlamento, kararın Türkiye ile ilgili maddelerinde 'Türkiye'nin AB'ye tam üyelik adaylığına hakkı olduğunu' teyid etti ve iki ayrı paragrafta Türkiye'yi 'aday ülke' olarak adlandırdı.

    Bu ifadelerle Helsinki zirvesinde Ankara'nın adaylığının resmen tanınmasına yeşil ışık yakan Avrupa Parlamentosu, kararında bununla birlikte, Türkiye'nin Kopenhag kriterlerine uyum sağlamasının zaman alacağına dikkati çekti ve tam üyelik müzakerelerinin bu uyumdan önce başlatılamayacağı üzerinde durdu.

    Öte yandan, parlamento, 'Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararını kabul ederek, Abdullah Öcalan'ın cezasını infaz etmemesini' isteyen bir değişiklik önergesini reddederek, Helsinki zirvesinde Türkiye'nin adaylığı ile Öcalan konusu arasında bağlantı kurulamayacağını bildirdi.